Üzgünüm yağacak yağmur,
Kurduğum balçıktan evlerin üzerine
Bir toz zerresinde boğulduğuma da inanamayacaksın!
Ve dağınık yalnızlıklarla döndüğümde evime
Köşedeki sandalyede, oturuyor bulacağım kendimi
Dağıldı düzlem, kitap düştü elimden
Son uykusuna uğurlarken bu son matem yazgımı
Elim boş bir serzenişle okşayacağım başımı
Aklımdan kim bilir hangi ormanın
Hangi yeşil dalı kalacak
Sırma gibi dağılacak omzumdaki saçlarım
Bir yaz ve bir kış dolduracağım cebime
Ve sonbahar yapraklarından bir demet
Serpeceğim göklere…
Mevsim bahar olsa da ne fark eder?
Son anıma kadar hep sonbaharda kalmışsam eğer!
Üzgünüm, bugün çok yorgunum
Ev dağınık, omzumdan başım düşer
Bir çocukluk arkadaşı gelir aklıma
Ellerim telefona gider
Sesim, zamansız bir çığlık gibi kulağında iniler
Düşer bir yaprak takvimden daha
Öyle hızla akan bu seller
Zamanın oyuncağıymışım der gibi biri içimden
Hep bu kötü kareler
‘’Sen yoksan eğer’’
Diye biter…
Bir öğle sonrası aklım esrimiş
Çöp kutusu buruşuk kutularla dopdolu
Önce yazılan, sonra yırtılan sevgiler, sevgililer…
Anlatmıştım bir gece sana
Parmaklarımın ucuyla
Sen de anlat başkalarına,
Aklında kaldıysa eğer
Herkesin bildiği, ama asla hissedemediği
O karmaşık hikayeler…
Dilimde bir tat kalsa ve öylece uyusam
Rüyamda o dipsiz dünyaya dalsam
Biri çıksa karşıma tamam artık yol bu desem
Düşsem peşine büyük bir hengameyle
Ve artık yılgının atını düze sürmesem..
Bilmesem daha iyi
Evet, artık bilmesem
Bildiklerimden anlamlar derip sevmesem
Sevmesem bu uzun ve balçıklı ellerimle
Artık kimseyi…
Biraz üzgünüm yağmur yağacak
Tattığım bu yalınlık sanırım dilimi yakacak
Ve göğerecek bir çiçek kendi civarlarında
Toprak mı olacağım?
Delen damarlarıyla gövdemi, başını uzatacak,
Canım yanacak…!
Kurduğum balçıktan evlerin üzerine
Bir toz zerresinde boğulduğuma da inanamayacaksın!
Ve dağınık yalnızlıklarla döndüğümde evime
Köşedeki sandalyede, oturuyor bulacağım kendimi
Dağıldı düzlem, kitap düştü elimden
Son uykusuna uğurlarken bu son matem yazgımı
Elim boş bir serzenişle okşayacağım başımı
Aklımdan kim bilir hangi ormanın
Hangi yeşil dalı kalacak
Sırma gibi dağılacak omzumdaki saçlarım
Bir yaz ve bir kış dolduracağım cebime
Ve sonbahar yapraklarından bir demet
Serpeceğim göklere…
Mevsim bahar olsa da ne fark eder?
Son anıma kadar hep sonbaharda kalmışsam eğer!
Üzgünüm, bugün çok yorgunum
Ev dağınık, omzumdan başım düşer
Bir çocukluk arkadaşı gelir aklıma
Ellerim telefona gider
Sesim, zamansız bir çığlık gibi kulağında iniler
Düşer bir yaprak takvimden daha
Öyle hızla akan bu seller
Zamanın oyuncağıymışım der gibi biri içimden
Hep bu kötü kareler
‘’Sen yoksan eğer’’
Diye biter…
Bir öğle sonrası aklım esrimiş
Çöp kutusu buruşuk kutularla dopdolu
Önce yazılan, sonra yırtılan sevgiler, sevgililer…
Anlatmıştım bir gece sana
Parmaklarımın ucuyla
Sen de anlat başkalarına,
Aklında kaldıysa eğer
Herkesin bildiği, ama asla hissedemediği
O karmaşık hikayeler…
Dilimde bir tat kalsa ve öylece uyusam
Rüyamda o dipsiz dünyaya dalsam
Biri çıksa karşıma tamam artık yol bu desem
Düşsem peşine büyük bir hengameyle
Ve artık yılgının atını düze sürmesem..
Bilmesem daha iyi
Evet, artık bilmesem
Bildiklerimden anlamlar derip sevmesem
Sevmesem bu uzun ve balçıklı ellerimle
Artık kimseyi…
Biraz üzgünüm yağmur yağacak
Tattığım bu yalınlık sanırım dilimi yakacak
Ve göğerecek bir çiçek kendi civarlarında
Toprak mı olacağım?
Delen damarlarıyla gövdemi, başını uzatacak,
Canım yanacak…!